Eglence Msn e Gitmek İçin Tıkla

7 Ağustos 2008 Perşembe

Bilgisayardan Televizyona Görüntü ve Ses Aktarmak

Bilgisayardaki görüntüyü pc ye aktarma" nasil gerceklestirilir,kisa ve basit bir dille anlatmaya calisacagim..Öncelikle Sahip oldugunuz ekran kartinin Tv out cikisi(S-Video) olmali,bu yolla görüntüyü tv ye veya baska bir cihaza aktarmak mümkün..

Ikinci olarak Televizyonunuzda s-video girisi (s-video,video in veya EXT1-2, Composite video girisi veya baska ifadelerle belirtilmisdir) ya da en kötü ihtimalle bir scart girisine sahip olmaniz yeterlidir..
Hem ekran kartimin tv out (video)cikisi hemde uygun bir televizyona sahibim diyorsaniz yolun yarisini geride biraktik demektir..Simdi ihtiyacimiz olan sey video ve audio bilgilerini televizyona aktarabilecegimiz bir kablo..Kendi kullandigim kablo 10 metrelik ve hicbir sinyal kaybi olmadan max düzeyde görüntü aliyorum..Simdi kablonun bilgisayara baglanan(bilgisayar tarafinda 2 uc-video-audio) uclari; sagdakini ekran kartimizin tv out cikisina yerlestiriyoruz(pinli girise-yukaridaki resimde gösterilen yere),digeri ise resimde görüldügü gibi audio baglantisi,onuda bilgisayarimizda uygun yere bagliyoruz..

Diger ucu ise Televizyonumuzun scart girisine bagliyoruz..Piyasada bulunan kablolarin cesitliligine(ekran kartinizin composite cikisindan görüntü almak isterseniz yine farkli bir kablo) göre ya scart cikisli yada ikinci resimde görüldügü gibi kirmizi beyaz sari cikisli oldugu takdirde ilgili bölmelere,egerki onlar yoksa resimde görüldügü gibi bir ön parca alarak scart girisimize baglayabiliriz..(Böyle bir parcaya ihtiyac duyarsaniz pratiklik acisindan in out anahtari olan bir parca almanizi öneririm,yada cesitli kombinasyonlara sahip parcalar da var ve bu sekilde görüntü 2inci bir televizyona da aktarabilmeniz mümkün(maksat fantezi olsun )

Bilgisayar ile Televizyonumuzu birbirine bagladik,simdi bilgisayarimizda ilgili son ayarlari yapacagiz..Bunun icin Desktopumuzda(Bendekiler farkli) bos bir alana sag tiklayip Özellikler/Ayarlar/Gelismis i seciyoruz..

Resimlerde görüldügü gibi(tam emin degilim ama ekran kartiniza göre sanirim 2.secenek icin farkli bir ikon olabiliyor) 1 ve 2 Monitör seceneklerimiz mevcut,burda 2 secenegi sectikten sonra asagidaki isaretsiz kutucugu isaretliyoruz(son resimde okla gösterilen) yere tikliyoruz(Türkce olarak ne yazdigindan emin degilim,ama suna benzer bir secenek olmali; "Windows Desktopu bu monitöre aktar" ya da arkadaslar düzeltirse daha da iyi olur) ve son olarak Ok ledikten sonra olayi bitiriyoruz..(daha bitmedi )
Bu islemler icin cesitli programlar var,hepimizin sikca duydugu isim ise Tv tool,illaki programla denemek istiyorum derseniz indirmek icin (ben programsiz devam ediyorum )http://tvtool.info/go.htm?http://tvt...download_e.htm
Programi indirirken hangi kartlari destekledigine dair bilgilerde var(maalesef her karti desteklemiyor)
Simdi Tv de uygun ayarlari yapmak icin kumandamizin AV tusuna basiyoruz..

Görüldügü gibi AV-1 de birsey yok AV tusuna basiyoruz bir kez daha,AV-2 de görüntü siyah-beyaz,bir kez daha AV tusuna bastigimizda ise AV-2 S de bilgisayarimizdaki görüntüyü net ve renkli olarak televizyonumuzda görüyoruz..
Görüntüyü aktardik simdi filmlerimizi tv de nasil izleyecegimizi ögrenecegiz(yada bundan sonra Televizyonuzun ekranini nasil kullanacaginiz size kalmis,isterseniz büyük ekranda oyun oynamaya baslayabilirsiniz)..Bsplayer ile herhangi bir filmimizi acalim..Simdi ben desktopumun görüntüsünü sizlerle sunacagim

Görüldügü gibi gayet ilginc,sanki televizyonda monitörün yanindaymis gibi..devam ediyoruz..

Bsplayerla actigimiz film ekranini mause ile tutup sag tarafa cekip birakiyoruz(daha iyi irdelenmesi acisindan ben ekrani ortada biraktim)

simdi ise film ekranini komple sag tarafa cekip birakiyoruz(yani bilgisayar ekraninda bsplyr film ekrani kaybolmus durumda olacak ve siz bunun paralel olarak tv ye kaydigini gözlemleyebilirsiniz),ve film ekranini büyütmek icin üzerinde herhangi bir yere mause sol 2 kere tikliyoruz,su an filmimiz tam ekran Televizyonumuzda..


Ve son olarak zzzzzz sesinden kurtulmak icin anten fisini televizyondan cekiyoruz..
Nette okudugum bilgiler cercevesinde ;"ekran kartinizin tv out cikisi olmadan da cesitli araclar geregiyle görüntüyü tv ye aktarabilmeniz mümkün.."

Monitör Nasıl Çalışır?

Monitör Nasıl Çalışır ?


Monitörde hareketli ya da sabit resim olarak algılananlar aslında tek karelik resimlerdir. Bu tek karelik resimler satır satır oluşturulmuştur ve saniyede kere yenilenirler. Görüntülerin insan gözü tarafından akıcı olarak algılanabilmesi için saniyede en az 24 defa yenilenmesi gerekmektedir. Modern monitörler 60 ile 160 hertz(160 hertz saniyede 160 resme karşılık geliyor) arasındaki tarama oranları ile çalışıyorlar. Bu sayede hareketsiz nesnelerde de keskin bir görüntü sağlanıyor. Bu tarama oranı, her resim satır satır oluşturulduğu için gerekli.



Monitördeki satırları elektron ışınları oluşturuyor. Bu ışınlar monitörün arka kısmındaki tüpten monitör yüzeyine kadar geliyorlar. Tüpün arka kısmında bulunan katot sayısı bir ile üç arasında olabilir. Bu teller ısıtılıyorlar ve her bir yüksek gerilim kaynağının eksi kutbuna bağlanıyorlar. Buradan sürekli olarak artı yüklü elektronlar çıkıyor. Bunlar da eksi kutbu tarafından itiliyorlar. Bu elektronlar tüpte artıkutuplarına, elektrik yüklü ızgaralara ve plakalara çarpıyorlar. Elektronik mercek olarak da adlandırılan bu plakalar, elektronları hızlandırıyorlar ve onları sıkıştırarak inceltiyorlar. Elektronların yolculukları onların gücünü ayarlayan bir ızgarada devam ediyor.

Renksiz monitörlerde tek ışın yeterli oluyor. Renkli monitörlerde ise üç tane ışına gerek duyuluyor. Burada üç temel renk kullanılıyor. Bunlar kırmızı, yeşil ve mavi. Bu renklerin belli orandaki karışımı ile diğer renkleri elde etmek mümkün oluyor. Ekrandaki bir harfin kırmızı olarak görünmesi için, üç ışından biri monitörün üzerindeki kırmızı bir noktanın üzerine yönlendiriliyor.

Elektron ışını monitöre nasıl aktarılır ?

Öndeki tüpün son kısmında, “maske” adı verilen aşırı hassas bir ızgara bulunur. Bu maskenin deliklerinden geçen elektron ışınları, yüksek gerilim kaynağının artı kutbuna bağlı zar kalınlığında bir alüminyum tabakaya ulaşırlar. Bu tabaka ışınları üzerine geçen ve “fosfor” adı da verilen ışık tabakasına iletir. Bu tabakaya ulaşan elektronlar, grafik kartından gelen talimatlar doğrultusunda tüm renk noktalarını (Pixel) aydınlatırlar.

Renkli monitörlerde, maske üzerindeki delikler için her biri üçer noktalık guruplardan oluşan paketler vardır.



(Pixel=Picture Element) Elektronların çarpması sonucu renk bileşenlerine enerji iletir. Bu enerji daha sonraki renk bileşenlerine bağlı olarak renkli ışık şeklinde geri döner.



Elektron ışınları renkleri nasıl oluşturur?

Maskenin görevi şöyle açıklanabilir: Elektron ışınları, doğru renklere sahip görüntüler üretebilmek için, sadece hedef noktaları aydınlatırlar. Bu esnada maske, komşu noktaları karartır ve yanlış noktaların ışık vermesini engellemiş olur.



Çembersi delikli Maskede,çok sayıda Üçgen şeklinde dizilmiş Renk noktalarından oluşur.Kesik dikey maskede, oluşturulan ışınlar çembersi maskenin üvenliğinden faydalanır. Şerit maskede şeritleri tüm ekran üzerinde kesintisiz ilerlitor.Günümüzde iki tip maske vardır: “Gölgeli Maske” (Shadow Mask) ve “Şeritli Maske” (Apertture Grıll) . Şeritli maskeler, Sony’ nin “Trinitron” ve Mitsubishi’nin “Diamondtron” ürünleri sayesinde daha iyi tanınmaktadır. Bunların dışında bir ara maske modeli olarak tanımlanabilecek olan “Yırtık maske” de vardır ki, NEC şirketi ClomaClear tüplerinde bu maskeyi eliptik yırtıklar şeklinde kullanmıştır.

Şekilde de ( ) görüldüğü gibi, gölgeli maskeler, yan yana yerleştirilmiş delikler ve arkalarında her grup için üçgen sıralanmış noktalarla çalışırlar. Oysa şeritli maskeler tek bir çerçeve içindeki gerilmiş teller kullanırlar ve yatay bölümlemelere ihtiyaç duymazlar. Bunların dışında tüp büyüklüğüne bağlı olarak, bir veya iki adet daha koyu ve yatay formda şerit de resmin içinden geçer ki bunların amacı da tellerdeki titreşimi önlemektir.

Şeritli maskelerde grupların içinde bulunan noktalar yan yana sıralanmıştır. Seçilen maske türüne göre, aynı renkteki noktalar için varsayılan aralık ( bu aralık, tüpün çözünürlüğünü tespit açısından birinci derecede önemlidir) şöyle bir farklılık gösterir: Aralık, şeritli maskelerde yatay, gölgeli maskelerde ise diyagonal ölçülür. Bu sebeple, Hitachi verilerinin de gösterdiği gibi, gölgeli maske tüplerinde ki yatay nokta mesafeleri yanıltıcıdır.

Hopörlör Alırken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Hopörlör Alırken Dikkat Edilmesi Gerekenler


Hoparlör Gerçekleri

Bir hoparlörün sesinin güzelliği kişiden kişiye değişse de, tüm hoparlörler için belli kurallar vardır. Hoparlörlerin en başta ayrıldığı iki sınıf var: Aktifler ve Pasifler.

Aktif hoparlörler iç yapılarında bir güç kaynağı bulundururlar ve elektrik şebekesine bağlanmaları gerekir. Diğer yandan pasiflerin böyle bir ihtiyacı yoktur ve yükseltme merkezi olan amplifikatörden gelen ses sinyalini alarak sese çevirirler. Aktif hoparlörle bu durumda amplifikatör içinde yapılan yükseltme işlemini kendi içlerinde yaparlar ve DVD ve diğer kaynaklarda standart olan yükseltilmemiş (line seviyesinde) çıkışlara bağlanabilirler. Gerek burada incelediğimiz, gerekse incelememize katılamamış çoğu sistemlerde subwoofer aktif bir eleman iken diğer hoparlörler pasiftir. Hem aktifliği hem de diğerlerinden farklı frekanslarda çalışması sebebiyle subwoofer, amplifikatörler üzerinde genellikle kendine özel bir çıkıştan sinyal alır.

Hoparlör Seçmek

Bir hoparlörün kabin yapısının kalitesi; tasarımı sırasında o hoparlöre gösterilen özene ve konstrüksiyonuna dayanır. “Konstrüksiyon” kelimesi genelde “iskelet” anlamına gelse de burası işin içine yüzeyler de girer. Bu yüzeyler genellikle kasanın ağırlığını etkilediğinden, satın alırken kasa ağırlığını göz önünde bulunduranlar bile vardır (biraz karpuz seçmeye benziyor).

Kimi hoparlörler dış kaplamalarının altında kat kat sıkıştırılmış sunta ve/veya MDF(Medium Density Fibre Board, Orta Yoğunlukta Fiber Tahta) kullanırken, kimileri bu malzemeler arasında kumu da presleyerek sıkıştırırlar.

Hoparlörlerin üzerine uygulanan kaplama içinse genellikle vişne, dişbudak, akgürgen veya gül ağacı tercih edilir. Bu kaplamalar, üreticilere kaplamada kolaylıklar kadar, renk seçeneklerini çeşitlendirme imkanı da sağlar.

Plastik dökme kasalı hoparlörler ise ağaç kasalara göre genellikle daha düşük kaliteli olarak kabul edilir. Ancak akustik konusunda yaşanan yenilikler, özel plastikten dökülmüş yekpare plastik kasaların da oldukça kaliteli olabileceklerini göstermiştir. Diğer yandan eğer: “Hi-Fi’nin ucuna kadar geldim, ama o kadar da para harcamak istemiyorum.” Diyorsanız, sunta ve MDF kasaların sizin isteklerini gayet rahat karşılayabileceğini söyleyebiliriz. Bunların yanı sıra metal alaşımlı hoparlör kasaları da mevcuttur. Bu tip kasalarda genellikle alüminyum gibi yumuşak metaller tercih edilse de sesin gürültüye dönüşerek dışarıya çıkmasını engelleyen aslında birçok tedbir zaten kasa içine yerleştirilmiştir. Metal alaşımlı kasalar genellikle dökme olup, minumum ölçüde bağlantı noktası içerir. Bazı hoparlör üreticileri tarafından kullanılmakta olup, dikkatle incelenerek alınması gereken sistemlerdir.

Stereo, Hifi veya Ev Sineması terimlerine yabancı değilsinizdir. Ev eğlencesi, bütün bu ekipmanın entegre olduğu ve kendi evinizde müzik, film ve tv deneyimini yaşayabildiğiniz bir sistemdir. Ev eğlencesi, bütün medya türlerini tek bir şemsiye altında toplayabilir. Bugün CD, VHS, VIDEO, TV, DVD VIDEO ve LASER DISC bu çatı altındadır. Gelecekte ise DVD AUDIO, DIGITAL TV, WEB TV ve çok gelişmiş oyun konsolları da bu çatı altında yerini alacak.

Multimedya dünyasında kesin bir kural var. O da herhangi bir Ev Eğlencesi'nin bir yüzünde 'gerçek' sesi yaşayabilmeniz için speaker'a ihtiyacınız olduğu. En iyi müzikal kayıtlarındaki sonik etkiyi dışarıya yansıtmanın ötesinde speaker'lar ev içine de entegre edilebilme özelliğine sahip.

Ses Deneyimi

Gerçek bir sinemaya gittiğinizde filmin sesleri sizi sarmalar. Normalde perdenin arkasında üç büyük speaker gizli olabilir.

- İki tane sağda ve solda (stereo): Arka plandaki müziğin ve efektlerin etkisini vermek için,
- Ortada bir tane: ekran boyunca yayılan konuşma ve efektleri daha temiz verebilmek için.

Bir sinema salonunun yan ve arka duvarlarında ise çok sayıda speaker, ambiansı ve ekran dışı efektleri üretir. Bu speakerlar, sizin orada seyirci olduğunuzu unutarak ekrandaki sahnenin bir parçası olmanızı sağlar.

Evde benzer bir ses deneyimini yaşayabilmeniz için gerçek bir sinemada kullanılan ses sistemine benzer bir düzen kurmanız gerekir. Odalarınız gerçek sinema salonlarından daha küçük ve de optimal ses düzeni için daha az sayıda seyirci olduğundan, basit bir ev sinema sistemini kurmak daha kolaydır.

Hoparlör Alırken Neye Dikkat Etmeliyiz

Bir müzik sistemini mümkün olduğunca gerçekçi değerlendirebilmek için dinleme koşullarıyla ilgili bazı hususlara özen göstermek gerekir:

Dinleme işlemi sessiz, sakin bir ortamda gerçekleştirilmelidir.
Odada mümkünse yalnızca dinlenmekte olan kolonlar bulunmalıdır. Çünkü diğer kolonların hoparlörleri kendilerine ulaşan ses dalgalarının etkisiyle titreşir ve bu titreşimleri sesin kaynağında durmasından sonra, kısa da olsa bir müddet devam eder. Diğer kolonlar ayrıca sesin tonu, yönü gibi hususları da çeşitli şekillerde etkilerler. Eğer odada başka kolonların bulunması kaçınılmaz ise bu kolonların girişinin kısa devre edilmesi durumunda sorun bir miktar azalır. Bunu bir kolonun bas hoparlörünün diyaframına parmağınızla hafifçe vurarak deneyebilirsiniz. Kolonun girişi kısa devre iken daha az ses çıkacaktır. Esasen ideal olan çözüm test edilecek sistemin ileride kullanılacağı ortamda dinlenmesidir.
Dinleme işlemi en az iki güne yayılmalı ve bir kaç saatten kısa olmamalıdır. En az iki gün önerilmesinin sebebi kişinin beklentilerinin ilk dinleme ile daha sonraki dinleme arasında çoğunlukla değişmesidir. Ayrıca kişinin alışık olduğu müzik sistemine göre çok yüksek kaliteli olduğu tahmin edilen (bu tahmin örneğin fiyata dayalı olabilir) sistemlerin gerçek kalitesinin ve değerinin anlaşılması için bir kaç hafta boyunca aralıklarla dinlenmesi gerekebilir. Çünkü farkın çok büyük olması, normalizasyonun etkisiyle genellikle mevcut farkın doğru yorumlanabilmesini güçleştirmektedir.
Dinleme işlemi çeşitli müzik türleri ile gerçekleştirilmeli, kaynak seçiminde insan sesi içeren ve çok sesli sanatsal müzik içeren kayıtlara mutlaka yer verilmelidir.
Eğer bir karşılaştırma yapılacaksa önce bir sistem en az 15 dakika dinlenmeli, daha sonra diğer sisteme geçilmelidir. Çok hızlı bir şekilde bir sistemden diğerine geçiş ses tonu gibi bazı farkların algılanmasını kolaylaştırmakla birlikte özellikle müziğe ilişkin kriterlerin algılanmasını güçleştirir.
Algılanan sesin kayıt, CD player veya başka bir kaynak, amplifikatör, kolonlar, oda ve kişinin o anki beklenti ve ruh halinin bir sonucu olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Özellikle akustik açıdan özel önlem alınmamış çoğu odanın ses tonuna elektronik cihaz ve kolonlardan çok daha fazla etki ettiğini unutmamak gerekir. Tek bir cihazın performansının değerlendirilmesinde onun diğer cihazlarla hem teknik (örneğin empedans uyumu) hem de ses karakteri açısından uyumu konusunu da dikkate almak gerekir.

Sonuç olarak

Bir müzik sisteminin değerlendirilmesinde sesin niteliklerine ilişkin kriterlerin kontrol edilmesinin yanı sıra, dikkatin tamamen müziğe verildiği aşağıdaki yöntemin de kullanılması şarttır.
Bas, tiz, detay, distorsiyon gibi hifi jargonunu unutun,
Sesi değil, müziği dinleyin,
Enstrumanları ne kolaylıkla diğerlerinden ayırabildiğinize, takip edebildiğinize bakın,
Müzisyenlerin birbirleriyle uyumlu mu yoksa acemi gibi mi çaldıklarına bakın,
Müziğin sizi tempo (örneğin ayağınızla) tutmaya yöneltip yöneltmediğine bakın,
Müzik sisteminin ruh hali ve duyguları iletip iletmediğine, hangi duyguları uyandırabildiğine bakın,
Müziğin bir müddet sonra sizi yorup yormadığına dikkat edin.
Tüm bu kriterlere göre değerlendirme yapılırken unutulmaması gereken bir konu da hiçbir müzik sisteminin mükemmel olmadığıdır. Bir sistem bazı müzik türleri için uygun iken bir başka sistem başka müzik türleri için daha uygun olabilir. Örneğin popüler müzikler en basit müzik sistemlerinde ve televizyonlarda zevkle dinlenebilir. Buna karşılık karmaşık sanat müziklerinden azami zevki alabilmek, hatta bazen bunları anlayabilmek için daha kaliteli müzik sistemleri kullanmak gerekir.

Gelelim Fiyata

Bir müzik sisteminin fiyatı yük****e genellikle kalitesi de yüksek olmaktadır. Ancak elbette bunun istisnaları da vardır. Ayrıca fiyat artışının ses kalitesini ne ölçüde ve ne şekilde artıracağı da önemlidir. Çok çeşitli müzik sistemleri dinleme deneyimine sahip olmayan çoğu kişi fiyat arttıkça ses kalitesinin sesin orijinaline yaklaşacağını, dolayısıyla kalitedeki değişimin giderek azalacağını düşünür. Oysa deneyimlerimiz yüksek kaliteli ürünler arasındaki farkların ucuz ürünler arasındaki farklardan daha büyük olabildiğini göstermektedir.

Bu durumun başlıca iki nedeni olduğunu zannediyorum. Birincisi düşük fiyatlı ürünlerin imalatı sırasında temel önceliğin ürünün istenen işlevi mümkün mertebe güvenilir bir şekilde yerine getirmesinden ibaret olması. Yani kabul edilemeyecek gürültü oranları dışında ses kalitesi açısından fazla bir beklenti olmaması ve markadan markaya fazla değişmeyen standart parça ve yöntemlerin kullanılması. İkincisi ise ucuz sistemlerin çözünürlüklerinin düşük olması nedeniyle mevcut farkların duyulmasının zor olması.

Bir müzik sistemine ne kadar bütçe ayrıldığında ne kalitede ses alınacağı bir çok kişinin merak ettiği bir konudur. Maalesef biri nicelik diğeri nitelik olan iki şeyi karşılaştırarak bu soruya net bir cevap verebilmek pek mümkün gözükmüyor. Ancak bu konuya bir ölçüde ışık tutabilecek şu bilgiyi verebiliriz: İlk defa dinlediği fiyat kategorisindeki bir sistem hakkında yorum yapan çoğu kişi ses kalitesi farkının beklediğinden fazla olduğunu belirtmektedir. (Kişinin alışık olduğu sistemler ile yeni dinlediği sistem arasındaki farkın çok büyük olması durumu hariç. Bu durumda kişinin farkı doğru algılayabilmesi genellikle pek mümkün olmuyor, hatta kaliteli olan sistem beğenilmeyebiliyor. Kişi duymaya alışmış olduğu, dolayısıyla doğru olduğunu zannettiği bozulmaları çok yüksek kaliteli sistemde duymayınca sistemin güçsüz, detaysız, heyecansız bir sese sahip olduğu kanaatine ulaşabiliyor.

Bütçe ile ilgili sık karşılaşılan bir soru da bütçenin ne kadarının hangi parçaya ayrılması gerektiğidir. Müzik sistemleri ile yeni ilgilenmeye başlayan çoğu kişi kolonların diğer parçalardan daha önemli olduğunu düşünür. Kolonlar arasında karşılaştırma yapıldığında ses tonu gibi kolay hissedilen bazı farklar diğer parçalara göre biraz daha fazla olmakla birlikte müzikten alınan zevki etkileme açısından kaynak (ör: CD player) ve amplifikatör genellikle daha önemli rol oynamaktadır.

Birde Uyum Var Tabii

Esasen bir müzik sistemini oluşturan parçaların uyumu en önemlisidir. Çok pahalı ve kaliteli ancak birbiriyle uyumsuz parçalardan oluşan bir müzik sistemi oldukça mütevazi bir sistemden daha kötü sonuç verebilir. Uyumlu bir sistemde parçaların fiyatı birbirine yakın olmaktadır. Bir müzik sisteminin parçalarını seçmeye hangisinden başlamalıyız? Bu konuda çoğumuzun en zor değiştireceği unsur salonun boyutlarıdır. Salonun akustik özelliklerini bir miktar değiştirmek çok zor değildir ama örneğin 60m2'lik bir salonda 20x30x40 cm boyutlarında bir kolondan düşük distorsiyon oranlarıyla yeterli akustik güç ve bas ses elde edilmesi hemen hemen imkansızdır. Dolayısıyla salonu seçme şansımız olmadığını farz edersek seçime kolonlarla başlayıp, ona uygun amplifikatör ve CD player ile devam etmeliyiz. Cihazların birbirine uyumu konusunda bazı teknik kriterler var olmakla beraber seçimi dinleyerek yapmak en uygunudur. Bilgi ve deneyimine güvenmeyen kişiler ve düşük bütçe ile kurulacak sistemler için en iyi sonuç genellikle tüm cihazların aynı marka ve seriden olmasıyla elde edilmektedir.

Ethernet Kablosu Yapımı / Resimli Anlatım

Ethernet Kablosu Yapımı / Resimli Anlatım



UTP KABLOSU NASIL YAPILIR
Kablo yaparken, yani bir kablonun iki ucuna jak takarken, kabloyu nerede kullanacağınıza bağlı olarak iki tipten bahsedilebilir. Düz kablo, cross(çapraz) kablo.

Gördüğünüz gibi aynı cihazlar arasında(PC-PC veya Hub-Hub) cross kablo kullanıyoruz. PC'den hub'a gidecek kablo ise düz kablo oluyor


UTP kablonun ucuna taktığımız RJ-45 jak üzerindeki pinler jakın pinleri size bakacak şekilde tutulduğunda soldan sağa 1'den 8'e kadar sıralı kabul edilir.


Dikkat ederseniz bilgisayarın ağ kartında 1. pin TX+ iken hub tarafında 1. pin RX+.
Dolayısı ile kabloyu yaparken kablonun iki ucundaki jaklarda, birebir bağlantı yaparsak, yani 1. pin karşıda da 1'e gidecek, 2. pin 2'ye... şeklinde yaparsak düz kablo yapmış oluruz. Böylece PC'nin gönderim yapan uçları(TX) hub'ın alım yapan uçlarına(RX) denk gelmiş olur. PC'nin direkt olarak hub'a bağlanmadığı ortamlarda, bilgisayar ile duvar prizi arasındaki kablolar, duvar prizlerinden patch panellere giden kablolar ve patch panelden hub'a giren kablolar hep düz kablodur. Kısacası, daima düz bağlantı yaparız ancak bazı özel durumlarda çapraz kablo gerekebilir.
Çapraz kablo

İki Pc'yi, arada hub olmadan tek bir kablo ile bağlayabilirsiniz.
Ama her iki tarafta da 1 ve 2. pinler TX, 3 ve 6. pinler RX olduğuna göre, çapraz bağlamalısınız ki, TX ve RX'ler karşı karşıya gelsin.


İki hub arasında çapraz kabloda böyle oluyor. Farkı mı...
Kanalların ismi farklı olsada sonuçta aynı çapraz kablo hem PC-PC hem de hub-hub bağlantısı için kullanılabilir...
Yani sizin yapacağınız çapraz kablo aynı.


Hub'ların birbirine bağlanması
Hub'lar ile ilgili sık sık problem yaratan bir "kolaylıktan" bahsetmek gerekiyor.



Bugün 16 port bir hub alırsınız, bu bana uzun bir süre gider dersiniz, ama networkünüz o kadar hızlı büyür ki kısa zamanda bir hub daha alırsınız. Bu hubları da birbirine bağlamanız gerekir. Yani hub'ların birbirine bağlanması çok sık karşılaşılan bir durumdur. Eee, bizde ne yaparız, hub'ın üzerinde bilgisayar taktığımız portlardan ama bu sefer çapraz kablo ile iki hub'ı bağlarız.



Hub üreticileri vatandaş çapraz kablo ile uğraşmasın diye şöyle bir güzellik yapmışlar, hubların bir çoğunda portlardan en büyük numaraya sahip olanın yanında crossover, uplink, out, MDI/X gibi ibareler bulunur. Bu şu anlama gelir:



"Eğer bu hub ile başka bir hub'ı bağlayacaksan, düz kablo kullanabilirsin. Düz kablonun bir ucunu bu porta tak ve portun yanında bir düğme varsa ona bas, kablonun diğer ucunu ise, diğer hub'ın normal bir portuna tak."

4. numaralı portun yanındaki düğmeye dikkat.


İki hub'ı düz kablo ile bağlarken, kablonun bir ucu 1. hub'un uplink portuna, diğer ucu ise diğer hub'ın normal bir portuna takılır.



Üçüncü bir hub daha bağlanırken bu sefer 2. hub'ın uplink portu kullanılacaktır.


Bazen bu uplink portu normal portlardan ayrıdır ve basmanız gereken bir düğme yoktur.

Eğer iki hub'da da BNC çıkışı varsa koaksiyel kablo ile de hub'ları bağlayabilirsiniz. Tabii ki iki uçta sonlandırıcı olması gerekiyor.
Kablo bağlantı standartları
Kablo uçlarını yaparken uymanız gereken, daha doğruyu uyarsanız sizin ve sizden sonra ağa müdahale edecek kişinin işini kolaylaştıracak standartlar vardır. Bu standarda uygun yaptığınız kablo veri kanallarının aynı tel çiftini kullanması kuralına uygun olacaktır.





EIA/TIA isimli kuruluş "EIA/TIA -568-A 'Commercial Building Wiring Standard' " isimli kablolama ile ilgili standartları belirlemiştir. Tüm dünyada üreticiler ve teknisyenler bu standartları takip ederler.



"EIA/TIA -568-A" standardı içinde kablo uçlarını yaparken kullanabileceğiniz elektriksel olarak birbirinin tamamen aynısı iki şema önerilmiştir. T568A şeması ve T568B şeması.

Her iki şemada da 1-2 ve 3-6'nın aynı çifte ait tellere denk geldiğine dikkat ediniz.





Düz KABLO

Düz kablo yapmak için iki uçta aynı şemada olmalı, yani 568A<->568A veya 568B<->568B şeklinde. Dolayısı ile iki seçeneğiniz var.
Çapraz Kablo
Eğer çapraz kablo yapmak istiyorsanız bir ucu 568A diğerini 568B şemasına göre yapmalısınız.



Altta gördüğünüz grafiği üstüne sağ tıklayıp>save as... ile kaydederseniz kablolarla ilgili temel bilgiler(renk kodları özellikle) her zaman elinizin altında bulunur.


Düz kablo yaparken iki şemadan birini seçip renk kodlarını ezberlerseniz ve her yaptığınız kabloda bunu kullanırsanız, bir kablonun ucu bozulduğunda gidip diğer ucunu kontrol etmenize gerek kalmaz.



Peki hangisini seçeyim derseniz, bir çok kaynakta 568A<->568A şemasının dünyada en yaygın kullanılan şema olduğu söyleniyor...
Gigabit Ethernet
Yukarıdaki kablo bağlantıları 10BaseT ve 100BaseTX için yani 10Mbit ve 100Mbit ethernet için geçerlidir. 1000BaseT yani UTP kablo üzerinden gigabit ethernet kullanacaksanız düz bağlantıda bir farklılık yok. 568A<-->568A bağlantısını kullanabilirsiniz. Çapraz kabloda ise durum değişik, gigabit çapraz için alttaki şemayı kullanmanız gerekiyor.

Renk kodlarını ve bağlantı mantığını anladıktan sonra şimdi isterseniz pratikte jak kabloya nasıl takılıyor ona bir bakalım.
Jak'ı takma



Aslında yukarıda gördüğünüz aletlerden birisi işinizi tamamen görecektir. Ancak kablonun dış plastiğini soyarken kullanabileceğiniz bir alet daha var.

Kabloyu geçirip, aleti parmağınızla çevirince kabloya hiç zarar vermeden sadece en dıştaki plastiği kesiyor.


Biz elimizdeki sıkma aletini kullanarak kablonun ucunu açalım. Yapmamız gereken kablonun ucunu 2cm kadar aletin iki tarafında da bıçak olan bölümüne sokmak, sadece en dıştaki plastiği kesecek kadar aleti sıkıp, sol elimizle kabloyu tutarken, sağ elimizle aleti çevirmek.

Şimdi telleri görebiliyoruz. Sıra geldi telleri kullanacağımız şablona göre sıraya dizmeye. Elimizle, telleri soldan sağa, sağdan sola "çekiştirerek" istediğimiz sıraya getiriyoruz.

Şimdi de teller düz sırada iken telleri baş ve işaret parmağımız arasında "yoğurarak" düzeltiyoruz.

Düz hale de getirdikten sonra aletin bir bıçaklı olan ağzına yerleştirip tüm uçlar düz olacak şekilde uçları kırpıyoruz.



Gördüğünüz gibi teller düzgün sırada ve uçları da dümdüz. Bu noktada açıkta olan tellerin boyu 1.7cm den daha uzun olmamalı. Aksi halde teller arasında sinyal bozulması olabilir özellikle 100Mbit için kullanılacaksa sakat..


Kabloyu jakın içine sokuyoruz. Bu noktada iki şey önemli. Birincisi tüm uçlar jakın içteki en son noktasına değmeli yani yukarıdaki resme göre jakın sağından bakıldığında, tüm teller sonuna kadar girmiş olmalı.
İkincisi de kablo dışındaki plastik de jak'a girmiş olmalı.


Jakı alete takıyoruz ve tek harekette fazla abanmadan sıkıyoruz.



Sıktıktan sonra yandan bakıldığında pinlerin kablolara gömüldüğünü ve jakın arkasındaki plastiğin de kablonun en dış plastiğini(yanda mavi olarak çizilmiş) ezdiğini görebiliriz/görmeliyiz


Kablonun iki ucunu yukarıdaki gibi yaptıktan sonra kullanıma hazır

Web Ortamında Program Kullanmadan Casus Yazılımlardan Korunun

Windows XP Kullanıcıları

1

Başlat-Çalıştır == services.msc yazın ve DNS İstemcisi servisini "Durdurun" ve başlangıç türünü "Elle" olarak ayarlayın.

2

Yolu izleyin ve hosts dosyanızın her ihtimale karşı bir yedeğini alın.

C:\WINDOWS\SYSTEM32\DRIVERS\ETC

3

Hosts dosyanızı not defterinde açın ve 4.aşamadaki linkin içeriğini eksizsiz olarak yapıştırın.

4

Site'nin tamamen yüklenmesini bekleyin!!!

TIKLA



Windows Vista Kullanıcıları


1

UAC servisini kapatın. (Windows Vista bölümünde bulabilirsiniz)

2

Başlat-Çalıştır == shell:sendto yazın.Açılan klasör içerisinde sağ tıklayın ve yeni ardından kısayol'a tıklayın.Ögenin konumu kısmına bu yolu Windows\System32\drivers\etc yapıştırın.İsim olarakta istediğiniz bir kelime atayabilirsiniz.

3

Alttaki linkten gerekli dosyaları indirin.

TIKLA

4

Klasörü masaüstüne çıkartın ve HOSTS dosyasına sağ tıklayın.Ardından GÖNDER anahtarına girin ve az önce oluşturduğunuz kısayol'u seçin.




Değişimi onaylayın.





5

Son olarak dosya içerisindeki .bat uzantılı dosyayı yönetici yetkilerinde çalıştırın.



Örnek Görüntü

Gördüğünüz gibi az önce yapılan değişikliğin ardından,daha önce porno içerikli reklam yayınlanan bölüm ortadan kalkmış bulunuyor.




Uyarılar...

Bu ayarlardan önce mutlaka dosya yedeğinizi alınız.Eğer yedek almayı unutursanız ve bir sorunla karşılaşırsanız,bu başlık altında orjnal dosya gönderebilirim.

Yararları...

*Herhangi bir casus yazılım engelleme programı kullanmayacağınız için kaynak tüketimi konusunda sıkıntı çekmezsiniz.

*Casus yazılım engelleme programlarının büyük bir bölümü http servislerine doğru yapılan IP aramalarını engeller.Yani http dışındaki aramalara herhangi bir müdahale'de bulunmazlar.Fakat hosts dosyası hem http hem de ftp protokollerinden yapılan aramaları önler.

*Web üzerinde gizliliğinizi korur.

*Web sitelerinde surf hızınız hissedilir bir şekilde artar.

*TT tarafından engellenen yani DNS sunucumuz tarafından kapatılan sitelere erişmek için yardımcı olur (bu konudan farklı bir ayar ile bunu yapmalısınız

Bilgisayarınızı Yavaşlatan Sebebler

Bilgisayarınız yavaşladı mı?

Yeni bir bilgisayar alındığında donanımsal problem olmadığı sürece şikayetler de oldukça azdır. Windows hızlı açılır, programlar anında ekrana gelir, işlemler süratlidir. Ancak aradan zaman geçtikçe sistemin yavaşladığını ve hatta bazen takıldığını fark ederiz.

Aslına bakarsanız bilgisayarın yavaşlamasına sebep olan durumlar saymakla bitmez. Herhangi bir donanımsal hata olmasa dahi zaman içerisinde çok fazla kullanımdan dolayı (yazma okuma işlemleri çok yapıldığından) bir yavaşlama görülebilir. Yani bilgisayarınızın yavaşlamasının temel sebebi onu çok fazla kullanmış olmanız bile olabilir.

Önemli olan şey ise doğru teşhisi koyabilmek ve yavaşlamaya sebep olabilecek konular hakkında fikir sahibi olmaktır. Biz de bu sorunlar yumağı arasından en çok karşılaşılan durumları toparlayıp bir araya getirdik ve daha fazla masraf yapmanızın önüne geçebilecek veya bir şekilde faydalanacağınızı umduğumuz bir liste oluşturduk.

Dikkat!

Hemen uyaralım, az sonra okuyacaklarınızın çoğu, orta ve ileri düzey kullanıcılara hitap ediyor. Eğer sisteminize hakim değilseniz, yanlışlıkla bozabileceğiniz ayarlarınızdan ötürü oluşacak sonuçlar için sorumluluğu da üzerinize alacağınızı unutmayın.

Casus yazılımlar ve virüsler




Her zaman için en önemli güvenlik sorunu olarak bu ikisi göze çarpar ve bu iki kafadar, aynı zamanda bilgisayarın performansını da önemli derecede azaltırlar.

Casus yazılımlarla baş etmenin ilk ve en önemli adımı bilgisayarınıza casus yazılım temizleyici bir program kurup tarama yapmanız ve programı sık sık güncellemenizdir. Aynı şey elbette virüs programları için de geçerli.

İnternette Ad-aware, Spybot, Site Advisor veya Active Virus Shield gibi ücretsiz ve işinizi rahatlıkla gören pek çok yazılım bulmanız mümkün. Ancak zaman zaman bu programlar da yetersiz kalabiliyor. Bu durumlarda yapabileceğiniz birkaç şey daha var.

Ctrl Alt Delete tuşlarına aynı anda bir kere basarak ulaşabileceğiniz Görev Yöneticisi penceresinde tanımadığınız, farklı isimde dosyalar olup olmadığını kontrol edin. Şüpheli gördüklerinizin işlemini sonlandırın,

Başlat menüsündeki Çalıştır komutuna msconfig yazarak ulaşacağınız konfigürasyon düzenleme penceresinde, bilgisayarın açılışında yer alan dosyalara göz atın. Gereksiz gördükleriniz veya şüphelendiklerinizin işaretini kaldırın.

Casus yazılım olduğuna emin olduğunuz isimleri Çalıştır üzerinden regedit diyerek ulaşabileceğiniz Kayıt Defteri‘nde aratıp bu isimle ilgili girişleri elle silin. (Aman dikkat, casus veya virüs olduğuna emin değilseniz Windows’un işleyişini etkileyen yerlere müdahale edip bozuyor da olabilirsiniz)

Bilgisayarınızda özellikle de Windows’un kurulu olduğu sürücünüzde yer alan şüpheli dosya veya klasörleri silin. Önlem amacıyla birden fazla casus yazılım önleyici kullanın. Bazen birinin bulamadığını bir diğeri bulabiliyor.

Tüm bu yukarıdaki maddelere rağmen başarısız olunduysa, aynı işlemleri Windows’u bu sefer Güvenli Kip‘te açarak tekrarlayın.

Virüs temizleme

Virüs temizleme teknikleri casus yazılımlardan biraz daha farklıdır. Her bir virüsün karakteristiği farklı olduğu için, eğer antivirüs programınız başarısız olduysa bilgisayarınıza bulaşan virüsün adını bulup internette temizleme yöntemini ufak bir aramayla kolayca bulabilirsiniz. Bulaşan virüsün ismini bilmiyorsanız, bilgisayarınıza gösterdiği etkileri yazıp arama yapabilirsiniz.

Bugüne kadar başa bela açan sayısız virüs var. Ancak son dönemlerde en sık karşılaşılan virüsler Sober.P, Cabir, Mugly, Atak, Maslan, Anzae / Inzae, Zafi, Netsky, Sober.I / Sober.J, Bogra, Bagle.AZ, Beagle.AR, Korgo.A, Bloodhound, Padobot, Lovegate, MyDoom, Bagle olarak özetlenebilir.

İşlemcinin çok ısınması



Son nesil işlemciler yüksek performans sundukları kadar işlem kapasiteleri nedeniyle de fazla ısınma yapabiliyorlar. Bu nedenle yanlarında mutlaka bir soğutucu sistemle birlikte anakarta takılmaları gerekiyor. Hatta oyun sistemleri gibi ileri düzey bilgisayarlarda suyla soğutma veya kasa üzerindeki ek donanımlar gibi pek çok alternatif yol da söz konusu.

İşlemcinin ısısı kendi makul ölçülerinin üzerine çıktığında sistemimiz yavaşlamaya veya düzensiz çalışmaya başlar. Daha da ötesi kilitlenmeler bile yaşanabilir. Yeni nesil anakartlar artık işlemcinin ısısını BIOS aracılığıyla izleyip raporlayabiliyor. Yardımcı programlar sayesinde de işlemci ısısını kontrol etmeniz artık çok daha kolay hale geldi.

Beni yıka!


Önceki yazımızla paralel olarak bu madde altında benzer önlemleri sıralayabiliriz. En büyük düşman toz, fanların dönesine engel olacağından ara ara temizlik yapmanızda fayda var.

Kasanız kapalıyken fanların tozlandığını, artan gürültüden veya kasaya dokunduğunuzda hissedeceğiniz titreşimden rahatlıkla fark edebilirsiniz. İlk zamanlar daha sessiz olan bilgisayarınız gün geçtikçe rahatsız edici boyutta bir ses çıkarıyorsa, bilin ki fanlarınız tozlanıyor. Böyle durumlarda hem işlemci, hem de güç ünitesinin fanlarını temizlemeyi ihmal etmeyin.

Yenisini mi almalı?

Elbette fabrika çıkışı sıfır bir fan çok daha sessiz olacaktır. Ancak tozları temizlerken kullanacağınız sprey, hava püskürtücü veya dikkatlice silmek şartıyla kullanacağınız bir bez bile sizi masraftan kurtaracaktır. Yine de fazla mal göz çıkarmaz. Yedek bir fanınızın bulunması her zaman için sizin yararınıza.

Isı kontrolünü sağlayan pek çok program mevcut, Google’da “cpu monitor software” diye arama yapıp ücretsiz onlarcasına ulaşabilirsiniz.

Hafıza (RAM) sorunları



Bozulmuş veya işe yaramayan hafıza modülleri elbette kullanılamaz hale geldiklerinde hızınızı yavaşlatırlar. Ancak burada dikkatinizi çekmek istediğimiz konu biraz daha farklı.

Üreticiler donanımları piyasaya sürdüklerinde, kullanım özelliklerinin içinde bazı teknik detaylara da yer verirler. Eğer aldığınız modüller birbirine veya anakarta doğrudan uyumlu değilse hız problemi yaşamanız da kaçınılmazdır. Aynı zamanda modüllerin fazla ısınması da yavaşlığa sebep olabilir.

Eskiden bir hafıza alırken anakartınızın modeline bakıp desteklediği hızlara ve kart üzerinde kaç tane boş yuvanız olduğuna göre seçim yapmak yeterliydi. Ancak günümüzde farklı hız ve tiplerde pek çok hafıza modülü var.

Anakartınıza göre hafıza

İyi anakartlar, bu modüllerin fabrika çıkışı belirtilen hız değerlerinden daha fazlasına da tolerans gösterebiliyorlar. Böyle durumlarda hafıza modüllerinizin değer aralığını ve şu anki çalışma değerinin maksimum değerin altında olup olmadığını kontrol ederek BIOS üzerinden ayar yapıp performansı değiştirebilirsiniz.

Ufak bir ihtimal de olsa, çok ucuza aldığınız hafıza modüllerinde bazı eksiklikler veya kusurlar bulunuyor olabilir. Standart bir çalışma için yeterli görünen bu modüller ilerleyen dönemde hızın düşmesine ve mavi ekranlarla karşılaşmanıza yol açabilirler.

Hafıza modülleri çok ısınıyor mu?

Eskiden modüllerin ısınması gibi bir problem söz konusu değildi. Ancak özellikle SDRAM’lerin çıkışından itibaren bu olay tamamen değişti. Eğer şüpheleniyorsanız, kontrol etmenin yolu kasanızın içini açıp hafızaya dokunarak elinizle sıcaklığına bakmaktır.

Bilgisayarı kapadıktan sonra hafızayı yuvasından çıkarıp çok fazla ısınıp ısınmadığını (elinizle dokunduğunuzda aşırı sıcaklık varsa) anlayabilirsiniz. Aşırı ısınmayı önlemenin yolu kasanızda iyi bir hava dolaşımı sağlamak ve hatta çok ısınma varsa ek bir fan almaktır. Isıyı yayan metalik soğutma sistemleri de bu iş için uygundur.

Sabit disk sorunları



Diskinizde meydana gelebilecek arızanın tipine göre (mekanik, elektronik veya mantıksal firmware) farklı sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Düşük erişim süreleri, hatalı veya kullanılamayan hafıza alanları (bad sector), mavi ekranlar, arada sırada boot işlemi sırasında karşınıza çıkan hatalar gibi…

Bu sıraladıklarımızın çoğu da yardımcı programlar olmadan, fanın tozlanmasına nazaran anlaşılması çok daha güç sorunlardır. Ancak kolaylıkla farkedebileceğiniz şey hızın azalmasıdır. Diskiniz durumu kötüye doğru gidiyorsa sisteminiz de yerlerde sürünecektir. Yazma ve kopyalama işlemleri uzun zaman alacaktır.

Eğer NTFS dosya sistemi kullanıyorsanız, yazma işlemi sırasında uygun alanlar bulunana kadar siz kahvenizi içip tuvalete bile gidebilirsiniz. Geldiğinizde işlem yeni bitiyor olacak veya hata mesajıyla karşılaşacaksınız. FAT gibi diğer dosya sistemlerinde mavi ekranla karşılaşma şansınız bile yüksek.

Çözüm yolu nedir?

Sabit diskinizin gereğinden fazla yavaş çalıştığını düşünüyorsanız disk tarama ve kontrol işlemlerini (scandisk ve chkdsk) uygulayın. Buradan elde edebileceğiniz en büyük ipucu, daha önceden sağlam olan sektörlerin bozulmuş olduğunu (bad sector) görmenizdir. Anlayın ki diskiniz için durum kötüye gidiyor.

Verilerinizi derhal yedekleyin. Hatta yedekte ikinci bir sabit disk daha bulundurun ki çökme yaşadığınızda acil müdahale edilebilsin.

Benzer şekilde, eğer diskinizde artık daha önce duymadığınız kadar gürültülü bir çalışma gerçekleşiyorsa durum yine pek iç açıcı değil. Benzer işlemleri yine yapın. Daha fazla bilgi için sabit disk önlemleri yazımıza da bir göz atın.

BIOS ayarları



Pek çok kullanıcı bilgisayarı alıp kurduktan sonra BIOS ayarlarına hiç dokunmaz ve aldığı günkü şekliyle kullanır. Aslında çoğu zaman da burayı kurcalamaya gerek bile yoktur. Ancak nadir de olsa bazı durumlarda BIOS ayarlarınız sisteminizin en uygun konfigürasyonuna uymayan ayarlara sahip olabileceğini unutmayın.

Yavaşlama sebebi olarak göstermek abartı olsa da, performansı artırmak için BIOS ayarlarını üst seviyelere çekmek sizin elinizde diyebiliriz. Bunun için anakartınızın özelliklerini okumak ve sınırlarını belirlemek; ardından da BIOS üzerinden bu sınırlar çerçevesinde gerekli düzenlemelere gitmek gerekir.

Ne yazık ki BIOS ayarları için standart hale getirilmiş uygulama veya değişiklik tablosu gibi bir şey yok. Anakartınızın modeline göre değişiklik gösteren bu bilgileri, üreticisinin sayfasından edinebilirsiniz.

Windows hizmetleri

Standart bir kurulum sonrasında Windows’un sunduğu hizmetlerin pek çoğu varsayılan olarak çalışır veya kurulu halde gelir. Ne var ki, sistemin çalışması için kurulumları şart olmayan bu hizmetlerin büyük bir kısmını da çoğu zaman kullanmayız bile. Kullanmayacağımız bu hizmetler de boş yere hem yer kaplar hem de performansı azaltırlar.

Bu hizmetlerden hangilerinin çalıştığını görmenin bir yolu Yönetici Araçları‘na girmektir. Bilgisayarım‘a sağ tıklayıp Yönet dediğinizde açılacak ekranda hizmetin adı, durumu ve başlangıç tipi gibi bilgileri görmeniz mümkün. Burada hizmetlerin üzerine çift tıklayıp özelliklerini de görme şansınız var.

Üst kesimden durdurma simgesine basarak dilediğiniz hizmeti servis dışı bırakabilirsiniz. Ancak bunu yapmadan önce tıpkı daha önce bahsettiğimiz msconfig işleminde olduğu gibi burada da hizmetin işinize yaramadığına emin olun.

İndeksleme işlemi hızı düşürüyor

Hızı düşüren hizmetlerin en önemlisi de indekslemedir. Bu hizmetle Windows, bilgisayarınız üzerinde arama yaptığınızda daha kolay erişebilmeniz için arka planda diskinizi tarar. Bu da çalışmanızı yavaşlatan etkenlerden birisidir. Dilerseniz bu hizmeti devre dışı bırakabilirsiniz.

Kaçak işlemler



Bu işlemler, işlemcilerin devirlerini zorla ele geçirirler. Bu duruma yol açan olağan şüpheliler ise kötü yazılmış sürücüler veya yeni bir işletim sistemine kurulmuş eski programlardır. Görev Yöneticisi‘nde bunları görebilmeniz mümkündür.

İşlem süresinin neredeyse %100′ünü işgal eden herhangi bir işlemcik (process) kaçak işleme örnek verilebilir. Resimde göreceğiniz System Idle Process denilen işlem, bilgisayarın kullanılmadığı zamanlarda %98 seviyesindedir ve bu doğal bir veridir. Ancak bu değer çok düşmüşse veya bir başka işlem %98 seviyelerine çıkmışsa, bilin ki bu kaçak bir işlemdir.

Kaçak bir işlem yakaladıysanız onu üzerine sağ tıklayıp sonlandırabilirsiniz. Bazılarını durdurabilmek için aynı işlemi birkaç kez tekrarlamanız da gerekebilir. Eğer yine de sonlandırılmıyorsa bilgisayarı yeniden başlatmanız bir çözüm olacaktır.

Kaçak işlemler kilitlenme veya programın bozuk çalışması sonucu devreye girip işlemciyi de gereksiz yere yorarak performansınızı düşüren en büyük düşmanlardan biridir.

Disk birleştirme neden gerekli?




Bilgisayarınıza yeni dosyalar eklendikçe, silindikçe veya değiştirildikçe, bu dosyalara ait bilgiler de diskiniz üzerinde çeşitli yerlere yazılır veya silinir. Her dosya boyu aynı olmadığı için yeni ekleyeceğiniz bir dosya, önceden silinen eski bir dosyanın kapladığı alana sığmıyorsa, uygun bulunan ilk yeni alana yazılır.

Kaba ve temsili bir örnekle şu şekilde daha rahat açıklayalım. Diyelim ki 5KB’lik bir dosya sildiniz ve 10KB’lik yeni bir dosya kopyalaması yapacaksınız. Silinen dosya nedeniyle 5KB’lik bir alan boşa çıktı. Ancak yeni dosya (10KB) buraya sığmadığı için, bulunan ilk boş yere kopyalanacak. Es geçilen bu alan ise uzun süre buraya uygun şeyler bulunamadığı için boş kalabilir.

Bu yolla zaman içerisinde sabit diskiniz üzerinde pek çok boşluklar oluşabilecektir. Hatta programların belli kısımları bir yerde, diğer kısımları ise farklı bir yerde depolanıyor olabilir. Sisteminiz bu dosyaları çalıştırırken farklı yerlerden bulup getireceğinden ve bu da bir süre alacağından ötürü sizi yavaş çalışmaya doğru itecektir.

Disk bölünmesini engellemek

Bu durumun önüne geçmek için periyodik olarak disk birleştirme işlemi yapmanız size fayda sağlar. Diskinizin boyu büyüdükçe disk birleştirme işlemi de o derecede uzun bir süre alır. Ancak sabit diskinizi bir düzene soktuğu ise gerçektir.

Diskiniz çok dolu olduğunda gerçekleşen yavaşlamanın sebeplerinden birisi de bu bölünmelerdir. Dolayısıyla disk alanınızın %20 ila 25′i civarında bir boş alan bırakmanız her zaman için bu bölünmeyi minimun seviyeye indirir.

Disk birleştiricisine, birleştirme yapmayı istediğiniz sürücüye sağ tıklayıp (örneğin C) Özellikler‘den Araçlar‘a gelerek ulaşabilirsiniz.

Sizden habersiz çalışan uygulamalar




Sistem tablasında onlarca simgesi olan kullanıcılara rastlamışsınızdır. Sağ alt köşede sistem saat ve tarihinin yanındaki bu onlarca simge aslında bilgisayarın yavaş kullanıldığına işaret eder. Her bir simge, arka planda (veya ön planda) çalışan bir işlemi gösterir. Çoğu kullanıcı da bilgisayarda o anda belki de 20′den fazla programın aynı anda işlem yapmaya çalıştığından haberdar bile değildir.

Burada fazla simge birikmesinin en önemli sebeplerinden biri bu programların Windows başlar başlamaz otomatik olarak çalışmasıdır. Öncelikle Başlat menüsünden girerek Başlangıç seçeneği altında nelerin olduğuna bir göz atın. Burada kullanmadığınız programların kısayollarını görürseniz sağ tıklayıp doğrudan silebilirsiniz. Çünkü çalışan her bir program daha yavaş bir bilgisayar anlamına gelecektir. Hele ki bunlar gereksiz programlarsa, boşu boşuna yavaş bir sistem kullanıyor olabilirsiniz.

Kayıt Defteri üzerinde değişiklikler

Bütün programları bu menü altından göremeyebilirsiniz. Bir diğer göz atılması gereken yer Kayıt Defteri. Regedit ile deftere girdiğinizde HKEY_ LOCAL_MACHINE\Software\Microsoft\Windows\CurrentVe rsion\Run ve HKEY_LOCAL_MACHINE\Software\Microsoft\Windows\Curr entVersion\RunOnce başlıkları altında açılışta çalışan programların listesini görmeniz mümkün.

Programların kendi içinden ayarlama


Programların Windows açılır açılmaz çalışmasını engellemek için, her bir programın içinde Seçenekler veya Ayarlar gibi menüler altında “başlangıçta çalıştır” tarzındaki işaretleri kaldırmanız da yeterli olacaktır.

Dosya sistemlerinin performansa etkisi

Bazı dosya sistemleri diğerlerine oranla büyük alanlı disk bölümlerinde daha iyi çalışırlar. Makinenizin üzerinde NT, Windows 2000 veya XP kuruluysa NTFS dosya sistemine sahip olmak performans açısından daha mantıklıdır.

Dosya sistemi performansı, küme boylarıyla (cluster) yakından ilgilidir. Mesela NTFS dosya sisteminde 60GB’lık bir sabit diskiniz varsa küme boyu da muhtemelen 512 byte’tır. Bu da diskinizde devasa sayıda küme olduğu anlamına gelir.

Eğer diskinizde daha önce bahsi geçen bölünmeler fazla olduysa, dolayısıyla bu da problemlerin artacağına işarettir. Çünkü her bir küme üzerinde iz takibi ve arama işi (track and seek) gerçekleştirilir. Bu örnekteki gibi sayı çok fazlaysa, işlem de zaman alacaktır.

Küme boylarını değiştirmek

Bir çözüm büyük küme boyları kullanmaktır. Eğer küme boylarını 4K veya daha büyük değerlere ayarlarsanız dosya yükleme zamanlarında önemli süre kısalmaları olduğunu göreceksiniz. Ancak küme boyunu artırmanın da hantal boş alanlar ve bir miktar israf edilen disk alanı olarak size geri döneceğini de unutmayın.

Kayıt Defteri’nde ufak dokunuşlar

Bir diğer yol ise yine Kayıt Defteri üzerinde bazı ayarlarla oynayarak dosya sisteminin yoğunluğunu azaltmaktır. İlk bakmanız gereken yer defterde HKEY_LOCAL_MACHINE\SYSTEM\CurrentControlSet\Contro l\ üzerinden ulaşabileceğiniz NtfsDisable8dot3NameCreation bölümü.

Bu değeri 1 yaptığınızda geriye doğru uyumluluk için dosya isimlerinde kullanılan 8.3 (8 karakter dosya ismi, 3 karakter dosya uzantısı) sistemini durdurmuş olacaksınız. Eğer 8.3 tarzında dosya tipleri kullanmıyorsanız bu seçeneği kaldırmanız biraz performans artışı sağlayacaktır.

NTFS için bir diğer kullanışlı veri ise HKEY_LOCAL_MACHINE\SYSTEM\CurrentControlSet\Contro l\Filesystem üzerinden ulaşılabilen NtfsDisableLastAccess bölümü. Bu değeri 1 yaptığınızda dosyaya son erişilen zamanın bilgisi tutulmaktan vazgeçilecektir. Ama aklınızda bulunsun, dosya açıldığında veya değiştirildiğinde artık üzerindeki son değişikliğin tarihi tutulmayacağı için daha sonradan işinize yarayabilecek bu veriyi kapatmış olabilirsiniz.

FAT dosya sisteminde

Eğer NTFS dosya sistemi kullanmıyorsanız dosya veya klasörlerinizi kök klasörden (root) taşıyarak performansı artırabilirsiniz. Örneğin FAT sisteminde scandisk işlemi sonrasında .chk uzantılı pek çok dosya bu kök klasörün içine yerleşecektir.

Kişisel dosyalarınızı C’de tutmayın

Eğer Windows’u C sürücüsüne kurduysanız, performansı artırmak için kişisel dosya ve klasörlerinizi mümkün olduğu kadar (eğer varsa) D veya E gibi sabit diskinizin diğer sürücü bölümlerinde tutmakta fayda var.

Bu durum Windows’un rahat çalışmasına olanak sağlayacağı gibi, diskiniz bir nedenle çökerse de işinize yarayacaktır. Böylelikle ikinci bir sabit disk üzerinden bilgisayarı açıp, okuma yazma işleminin daha az olacağı (bozuk sektör riskinin azalacağı) diğer sürücülere yerleştirdiğiniz kişisel dosyalarınızı kurtarmak daha kolay hale gelir.